Çölü Geçtin
Sen dersin ki ne kadar yesem de gitmiyor bu fakirliğin kokusu
İki katlı dairenin duvarlarında ekşi çökelek
kokusu
Ağzında
çürümüş dişinin kokusu
Semtin
değişmiş ama tuvaletinde eski varoş mahallenin kokusu
Giysilerin,
kıyafetlerin değişmiş olmuyor fakat üstüne ütüsü bozulmuş
Dokusu
batıyor etine
Yakın çağın
filozofları anlatıyor insanın yaratmadığı sınıfları
Bu namlu
ağzında yaşanılan düzende
Çerezinde
kajun olsun, sebze yemeğinde dahi etin olsun istiyorsun
Bu piçler
zengin ise ben daha zengin
Bu piçler
kötüyse ben iki kat kötü olacam diyorsun ve oluyorsun da
Altında
biraz eskimiş araban var ama olsun ülke kötü durumda şimdi satsan aldığının iki
katı eder
Üstünde
kendi adında apartmanın var
Ama barbekünün
ne olduğunu bilmiyorsun.
Ağzında
geldiğin dibin kelimeleri ve tınısı
Bir beyefendiden
vasat kalır dil bilimindeki becerinin artısı
Utanmıyorsun
da hamlet i bilmiyorsun
Dilinde
pörsümüş, dağların aslanı Dadaloğlu,
Hep bir
isyan sevdan var neden
Neden
nazımdan, hasandan hüseyin’den ve aliden bahsediyorsun
Şairler
divanının başına neden hep bir isyancıyı koyuyorsun
Bu isyan,
yaşamadığın gençliğinden kalma mı
Yiten
gençliğini bir çekiç sesinden aldın mı
Kayıpların
çok, kızışlarının bir nedeni ve zamanı yok,
Sessizlik
asil bir duruştur, ölüm de bundan karizmasını korumuştur
Senin
susuşların bile sesli ve dudakların tamahkar
Sözcüklerinin
sahibi yok, zincirli havada özgür yavrucaklar
Bostancı
iskelesinde sevgiliyi bekleyen bir gencin sabırsızlığıyla bekliyor cümlenin
bitmesini
O çok
sevdiğin dinleyiciler
Yemeğin var
sus işte, rakı var iç işte, sonra tatlı ardından meyvesi gelecek ye işte
Sen de
biliyorsun bunların hepsi bir dinlemenin mükafatları
Çek
önlerinden masayı, kalmayacak bir tutam sabırları
Fakirsen sus
işte, zenginsen kaldır burnunu hırlayıp gürle işte
Onca evin
var, sana para ödeyen insanlar var,
Kurdun
dünyanın içinde bir dünya,
Senin
ekvatorun, bizim ekvatorumuza dik, senin dünyan tersine dönen dünya
Ulusal
saatin çarklarına benziyor bu terslik, bu benzerlik
Kızılmaz ki
bu faniliğe, bu sessizliğe, bu hiçliğe
Kendi
dünyanda hükümdarlık, bir ömürlük hapsolmadır
Bil bunları
da isteme ne hükümdarlık ne de padişahlık
Çıngıraklı
diller sarmıştı ülkeyi, halk yoksuldu,
Lokmalar
küçük, yakarışlar boldu
İnsan nüfusu
artmış, yaşamsız canlılardan kanser kistler oluşmuştu
Bir fare
doğurganlığıyla üredi ne nefes alan ne de aldıran canlılar
Brehct’in
tahterevallisinde üstte oturanlar, caliban kılıklılar, her çağın kimliksiz
kişilikleri
Sen değilsin
ki öyle, şairlerin sözcükleri var zihninde,
Aşk
eskimemiş göğsünde, fakat hayat yormuş
Para,
kurutmuş. Yoksa senden akardı bir zamanlar masumluğun pınarı,
İçtim içtim
doymadım, kustururlarken hiç senden hesap sormadım.
Sana
vereceğim bir anne kucağı bir gençlik aşkı yok.
“Sessizlik
içinde, sev beni. Kırlangıçlar göçerken öp beni,
Ben
milyonlarca evrenin içinde sensizlik diyarlarında yaşarsam cezalandırılırım
Aşk aynı
anda küçük bir hasta oluştur, sen hastaysan öp beni.”
Gençliğinden
getirdim bu cümleleri,
Sarı
saçlıydı, gözleri maviydi sana benziyordu,
Farklı
rahimlerden doğma fakat sanki aynı ihtirasın ürünleri
Sonluydu
sonlu olmasına ama samimiyet havuzunda yüzen kâğıttan bir gemiydi
“Oğlum,
divanın kenarına minderler koydum
Uyu,
düşersen de düş ama yumuşak tarafa düş”
Kaç
masumluktan oluşur bir anne
Kaç
keşkeden, kaç ah’tan, kaç pişmanlıktan
Kaç bekleyiş
ve özlemden
Kaç sevgi ve
aşktan
Kaç çocuk
sevgisinden
Paket paket,
kucak dolusu alınmaz mı, bulunmaz mı
Bir bilene
versek yaratılmaz mı
Yok olmak
sonsuz bir gerçek,
Alışmak bir
ömürlük bir gerçek,
Bu keskin
yargılara bir sille vurulmaz mı
Bir
çaresizlik esintisi, göz yaşı bohçası, yılgın duvarların kumdan kapısı,
sessizliğin şarkısı
Bu kederli
yazgıların bir yazanı yok mu,
Bu çekilen
yokluğun bir çaresi yok mu
Kanun mudur
bu yok oluşlar, bir davalık canı yok mu
Senin bu
kızışların, bu çift katmanlı kuyudan gelir
Kaşların
kalkar iner, vücut yer yer yerinde zıplar, dil ısırılır
Bir kavga
vardır içinde, yüz gerilir gevşer, gerilir gevşer
Sessiz
sessiz yerler fethedilir, siluetlerin gönüllerine senin yiğitliğin
serpiştirilir
Bir ömürlük
bir oyun,
Konusu bu
kuyunun uğultusundan gelir.
Bir 30 yıl kıstırılmak,
bir kapanda tutulmak ya da asker kaçağısın diyelim yaka paça savaşa alınmak
Yirmisinde
gitsen ellisinde, kırkında gitsen yetmişinde, ellisinde gitsen şansın yok fakat
belki ölüm döşeğinde doğduğun yere dönmek
Saçların ağarmış, vücudun belli o rahatlığın
eksikliğini tatmış, sakallar o tutsaklıkta her gün jiletle alınmış, yüzün kararmış,
kırışıklıkların artmış
Gittiğin
gibi dönememek seni böyle mahzunlaştıran, sanki oyuncağın elinden alınmış
“Bir parça
saygı sar oradan, 2 kilo sevgi ver oradan
Hesapla
bakalım kaç ihanet borcumuz var, kaç kahpelik kalmış
Bensiz geçen
yıllar çocuklarıma kaç sıkıntı katmış
Bol bol
param var, katım var, yatım var
Hepsini bir
kalemde ödeyeceğim, al sana çuval çuval para hadi şimdi siktir oradan
Şimdi hesap
sorma zamanıdır, verdiklerimin karşılığında alınacaklar var
Masum suçlu
fark etmez, bir kin var bir nefret var
Kamyon
kamyon atıldı bunun tohumları, bereketli topraklarda yeşerdi, şimdi hasat
zamanı
Orak verin
elime, mahsul toprağa düşmeden kelle kopartma zamanı”
Bir ton öfke
sattın mezatlarda
Alanı yok
diye alındın, gizliden gizliye hep sen aldın
Bu sonsuz
bir devinim mi sonu gelecek mi
Bu dikenli
yaşanmışlığına kasımpatılar ekilecek mi
Dur diyorum
sana bir kılıç darbesi sonun olacak
Evine
hüzünlü baykuşlar konacak, çığlıklar avuntularda son bulacak
Toprak
çatlatan sıcaklıkta, bir adımıyla karanfiller doğurtan adam
Kırık
havaların sebebi, dünyanın soluk arka fonunun bir nedeni
Her şey bu
kırgınlığına küs, sebepsiz dargınlıklar hep bundan
Balkonunda
kaktüsler açar oldu, sandalyenin altında bahar polenleri
Sevgilin her
gece süpürür korkma diye önünden geçen seneleri
Kanında var
bu yılgınlık zehri, çocukların senin birer benzerlerin
Hepsi birer günahkâr,
hepsi zaman içinde savruklar
Kök
salmaktan çok asmalarda salınırlar
Onlar da
senin gibi düşen yapraklarda kaybolan yeşili ararlar
Senden gelen
buğudan gözleri görmez, yönleri bilmez, eller savruk, iskeletleri sudan çıkmış balık,
daire daire, zikzaklar içinde bir çaresizlik peşinde yürürler yürürler
yürürler....
Çölü geçtin
portakal çiçekleri ektin, tuzlu sudan saçların döküldü çamlıbelin suyundan kana
kana içtin, şimdi biliyorsun 5 ila 50 lira arasındaki farkı ve küfürle
dürüstlüğün aynı şey olmadığını
Karın bir narin
çiçek sen ise eksik olan dikeni
Şimdi
törpüle kendini,
Güle
kanacak, aldanacak aşklarla hayatımız çevrili
İpekten
kumaşlar serili bastığın zemin
İpekten
öpücükler yanağında dizili
Sevdiklerinin içinde ipek böcekleri
Her yer
ipek, her yer ipek bulutlarla çevrili
Bitir bu
öfkeyi, sırayla öp seni sevenleri
Yorumlar
Yorum Gönder