Kaybolmuş Çocuk
Umut adında bir fidan dikmiştik okul bahçesine, daha sulayamadan bir gün sonrasında ölmüştü. İşte o zaman fark ettim umudun bir ölümlünün isminde taşınamayacak kadar yüce olduğunu.
Uzun zaman geçti her şeyden, uzun yollar
bitti. Herkes geride ben de bir o kadar uzaktaydım. İnsanlarım geride bir
kalabalıkken ben bu anda bulanık ve yalnızdım ta ki kaybolmuş bir dostum
ziyaretime gelene kadar. Her şey bulanıktı. Düşünmeyeli uzun zaman oluyordu. Düşünmeye
çalıştıkça daha da bulanıklaşıyordu her şey. Aklımı toparlayamıyordum. Dinlemek
istedim ben de, düşünmemek için dinlemek.
-
Her
şey anlamsızlaştı, her şey değersizleşti ölüm kudretli gölgesi ile örtüyor her
şeyi. Hayat, ölümün kucağında kundaklı bir bebek. Ben bilirken bu gerçeği nasıl
yaşarım yeni doğmuş bir bebek gibi her şeyden habersiz. Kaybedildim ben.
Arayanım yok, işaretler kayıp bir yönüm yok, ufuk upuzun bir çizgi, umudum yok.
Kendi kendimi aramak yordu beni, bitap düştüm. Her yere baktım, gökyüzünde
sarmal bulutlar arasında yoktum, kimsesizler mezarlığında bulunmadım. Zamandan
bir kaçıştır belki de benimkisi dedim, eski Girit sokaklarında yürüdüm kayıp
birini gördünüz mü buralarda diye sordum, yoktum. Geçmiş ve tahmin edebildiğim
gelecek dünyalarının her bir deliğini, her bir yolunu dolaştım, köşe bucak
aradım, yoktum. Sadece ara ara bazı anlarda buluyordum kendimi, babamın olduğu
zamanlarda mesela, ailemin mutlu olduğu zamanlarda, en çok da yazdığım
zamanlarda.
Her şey bana o kadar uzaktı ki.
Ölüm neydi mesela ben bunu bilmiyordum. Sevdiğim herkes yaşıyor ve yüzyıl
yalnızlık yaşayana kadar var olacağımızı düşünüyordum. Ben yaşamayı seviyordum
ve gelecek günlere umudumu da götürüyordum; o ise yaşamanın bir ıstırap
olduğunu ve bir şeylere tutunmazsa kayıp düşeceğini düşünüyordu. Bir pusulası
vardı boynunda ama arkasında kalıyordu, görmek istese göremez, görmek için
yardım istese yardım edeni yoktu. Geçmişle aram kötü olsa bile, daldım o tozlu
yollara ve bu kaybolmuş çocuğu hatırlamaya çalıştım. Bir halkın umudunu
taşıyacak kadar heyecanlı, umut dolu ve cesurdu. Aşık olmayı biliyordu, yaşamış
ve bunu göğüslemişti ki zordur aşkın kor tarafını yaşamak. Benim gözümde devasa
dağlar gibi görünen her olay, onun gözünde kum tanesiydi. Şimdi geçmişimin umut
dolu, yürekli çocuğu kitabın arasına kitap ayracı koymanın umudun bir
göstergesi olduğunu söylüyordu. Acaba onca olay, onca yaşanmışlık yani onca kum
tanesi ona kendi çölünü mü oluşturdu da çölünde kayboldu.
Ben unutulmaktan
korkardım; o ise sevdiklerinin unutulmasından. Ben umutluydum; o ise hüzünlü.
Ben dalgındım, her şey bulanık gelirdi; o her şeyin farkında ve çaresiz.
Hayatı kaldırım kenarlarında yürümeye
çalışan bir çocuk gibi yaşıyorum ve yaşarken o çocuk gibi eğleniyorum. Onun
hayat oyukları boş, bu oyuklara asılması gereken kancalarda ölü ruhlar
sallanıyor. İnsan ölen umutlar görünce kahroluyor. Çatlaklarda biten manolyalar
gibi bekliyor yeniden umudunun yeşermesini.
Yorumlar
Yorum Gönder