Ölümüme kaldı sayılı saatler,
Ve ben yok olma tedirginliği içinde yazıyorum bu satırları
Hiç bilemediğim bir yerin güzelliğinden, tanımadığım bir ressamın fırçasından çıkan tablolardan, duyamadığım armonilerden bahsetmek istiyorum.
En güzel sevişmelerden, bedenimin ürkek titreyişinden,
Tadamayacağım masum hüzünlerden, ihanetlerden ve daha eksilmemiş saklı kalan nice umutlarımdan bahsetmeye çalışacağım , en azından deneyeceğim.
Fakat şimdididen affedin beni, yargılamayın cümlelerimin basitliğini
Çünkü yaşayamadım sizler gibi, göremedim en güzel yerleri,
Okuyamadım en güzel yazarları ve şairleri.
Sarmal yağmurlar arasında salınan armonileri tahmin edebildim sadece
Dikenli yaşanmışlıkları, çaresiz susuşları, anlamsız zannedilen kaçışları sizlerden dinledim
Anlayabildiğim kadarını anladım, anlayamadığım yerleri boş bıraktım.
Her satıra bir kaçış bırakmak istiyorum, her satıra bir anlam
Aşk, özlem ve nice burukluklar,
Fakat duydum sadece anlamlarını, yaşım yetmedi tatmaya, zamanım yok ki ellerimle kavramaya
Cümle aralarında hüzün yerine özlem, aşk yerine sevgi görürseniz kızmayın bana
Bilmiyormuş, yaşı öğrenmek için eksikmiş, daha yirmilerindeymiş
İlk öpücüğünüz gibi hissedebileceğiniz betimlemeler kuramazsam kırılmayın bana
Çünkü yirmili yaşlarımdayım daha, göremedim, duyamadım ve okuyamadım yeterince
Körpe bir bedenin ölüm korkusunda nasıl titrediğini anlatabilirim size iyice.
Göremedim Kahire’yi, sular altında kalan şehirleri,
Uzaklarda masmavi denizler varmış bilemedim.
Anne, hani çine gidecektik senle,
Çin derken sonsuzluğu mu kastettin, bilemedim.
Bildiğim çok az yer var, yürüdüğüm ne az yol var
Bostancı iskelesini bilirim, kızılayda ise en çok bayındır caddesini,
Yıllar sonra, yani ben öldükten çok zaman sonra okuyacaklar bilmez ama
Eski antakya sokaklarını, şimdi yıkık, kırık, dökük…
Siz çok sonra, yani ben öldükten yıllar yıllar sonra
İnsanları iyileşmiş, yollarında serpilmiş nice benim yaşlarımda çocuklar göreceksiniz
Şimdi benim bilmediğim dallanmış sokaklarda yürüyor olacaklar, benim bilmediğim köşe başlarında buluşacaklar
Göremeyecekler benim geleceğin dünyasını göremediğim gibi onlar da eskinin Saray Caddesi’ni, antakya evlerini, arnavut sokaklarını.
Büyük bir merakla ölmek ne ilginç,
Kirlenmeden ölmek, yani hala safken, hala üstünden atamamışken o masumluğu ve çocuksuluğu
Düşündünüz mü benim gibi son zamanlarınızı eyy savaşın katlettiği, molozların ezdiği, hastalıkların kavurduğu yaşıtlarımm.
Son dakikalarınızı dalmadan uzaklara sayabildiniz mi?
Gözlerimin yaşından kirpiklerimin nasıl ağırlaştığını hissediyorum.
Geleceğimin geçim sıkıntısına, aşk acısına benzer midir bu ağırlık?
Yeni yeni öğreniyorum susmanın,çoğu sözcüğün bütününe eş değer olduğunu
İnsan ölümle yan yanayken de öğrenebilir mi ?
Bakın aklıma ne geldi,
Ben size benim umutlarımı bırakayım, siz de yeni doğan çocuklara, onlar da ölmeden taşıyabililerse yaşlılığa ve sonra yeni çocuklara,
Bir umuttan bir dünya umut doğururuz.
Şehirlere kar dolan geceler gibi hüzün dolu içim,
Sağanak yağmurlu mevsimlerden biri gibi,
Tebessümün sanki acı bir tadı var gibi
Korkuyorum, üşüyorum ve merak doluyum insanlarım
Korkuyorum, üşüyorum ve merak doluyummm….
Yorumlar
Yorum Gönder